Gece karanlığı ile her yeri kapatıyordu.Bulutlar bir günahın bir ölünün üzerini kapatırcasına hareket ediyordu. Kayseri’nin ışıltılı görüntüsü şehrin üzerine çökmüş ve donmuş göz yaşlarını beyaz örtüyle kaplamak istercesine gözler önüne seriyordu.Gecenin koyuluğu kağıdıma bulaşmış bulutun donmuş göz yaşları da ruhumun yazarı olarak elime tutuşturulmuştu adeta.Bulutla birlikte ben de beyaz örtü örtüyordum; ruhumun yazarına, elimdeki on sekiz yıl önce yazılmış olan acı renklerin istemeden süslediği mektuba…
“Kızım” yazıyordu ve ben bulutla birlikte bir kez daha bırakıyordum göz yaşlarımı… Ben de içimdeki tüm ürpertileri bir kenara bırakıp derindeki içtenliğimle doğduğumdan beri hiç göremediğim ama yüreğimde hissettiğime “babam” diyordum.Ardından susup masum, hüzün dolu sellerin yüzümden süzülüp sessizce akmasına izin veriyordum.
“Bir tanem, aşkım, bebeğimin annesine…
Bir hafta kaldı değil mi?(Meleğimin gözlerini açmasına?)Biliyorum,biliyorum soruyorsun ‘Gelmeyecek misin?’ diye.Geleceğim.Senin yanında olacağım.Meleğimin gözlerini açışını,kulaklarıma ezgisinin işlemesini dinleyeceğim.O minicik ellerinden tutup “Babacığım” diyeceğim.Biliyor musun?Meleğimize bir isim buldum.”Elif”,Elif gibi dik olacak meleğim.Babası gibi…Burada her çatışmaya gittiğimizde “Elifimizi” düşünüyorum.Kurşunun, silahtan çıkıp hedefine doğru keskin hareketler yaparak havada hızlıca ilerleyişine baktığımda Elif’in de böyle olacağını düşünüyorum.Askerlerimden birisi “Komutanım, Elif olmak zordur.”dedi.Hiç şüphesiz, lafına karşılık meleğimi yüreğimde hissederek “Benim meleğim ‘Elif’ olacak.Dimdik, yılmayan, pes etmeyen, tuttuğunu koparan, sözünün eri ve emin olacak.”dedim.Sen de bunları unutma, içini ferah tut.Meleğime iyi bak olur mu?Allah’a emanet olun.”
Kelimeler kelimeleri kovaladı, satırlar da yerinde duramayıp arkasından gitti.Göz yaşlarımsa yüzümden süzülüp sel olacak yer bulamayınca babamın bana bıraktığı iki kâğıt parçasına damlayıp mürekkebi dağıttılar.Göz yaşlarıma kızıp kolumun tersiyle bir çırpıda siliverdim. Yaşanılan acıdan ziyade can yakıcı ve değiştirilemeyen bir gerçek olması ruhumu paramparça ediyordu.Acıyı yaşamak kolaydı fakat gerçeği yaşamak…Gerçeği yaşamak onunla baş etmek çok zordu.Dayımla gittiğimiz lokantada baba-kız görünce gerçeğimle yüzleşiyordum:İmrenerek bakıyordum.Çünkü ben hiç babama sarılamamıştım, onun gözlerinin içinde kaybolamamıştım. Hiç onunla aynı yemeği paylaşırken şımarıklık yapıp yemeğin hepsini ben yiyememiştim.Gerçek buydu, değiştirilemeyen.Bulutlar dışarıda daha çok ağlamaya başladılar, donmuş göz yaşları rüzgârın şiddetli esintisine kapılıp savruluyordu.Elimdeki ikinci mektubu kendi masumiyetimde gizleyerek öne çıkardım.Bir önceki gönderdiğinden beş gün sonrasıydı tarih;bu kez “Kızım” yazıyordu.Kızım…Her harfin üstüne bir nehir suyu aktı;
“Kızım, Elif’im…
Masumiyetiyle her şeyi gizleyecek gece gibi olan Elif’im…”Neden öyle yazıyordu ki?Veda eder gibi gelemeyecekmiş gibi…
“…Babacığım seni çok seviyorum.Olur da gelemezsem özür dilerim.Babam, canım, meleğim, biricik Elifim…Sana birkaç nasihatim var:(Biliyorum daha çok küçüksün ama… Baba yüreği işte…)
Elifim diyeceğim sana; dimdik, güçlü, kuvvetli, yiğit bir kız olacağını bildiğim için.Büyüyeceksin;konuşmayı öğreneceksin, kalem tutacak minik ellerin, duyguların olacak, sevecek ve sevileceksin.Başarıların olacak, üzülecek ve sevineceksin.Hayatının her yaşında yeni insanlarla tanışacaksın.İçten ol, telaşsız, kısa ve açık seçik konuş.Başkalarına da kulak ver.Aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları.Çünkü bu dünyada herkesin bir öyküsü vardır.Olduğun gibi görün…Göründüğün gibi ol.Sevmediğin zaman sever gibi yapma.Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme…İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman kalmaz.Kaybetmeyi ahlaksız kazanca tercih et.Birincisinin acısı bir an, ötekinin azabı ömrün boyunca sürer.Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.Çünkü bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsan yelkenleri rüzgâra göre ayarla…Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.Sabırlı, sevecen, erdemli ol.Bütün servet sensin.Gözünle değil, kalbinle görmeye çalış; çünkü dünya pisliği ve kalleşliğine rağmen, insanoğlunun vazgeçemediği en güzel mekânıdır.Ne zaman hayatında bir fırtınaya kapılsan aç oku bu satırlarımı Elif’im.Biricik kızım.Dediklerimi unutma!Gözlerini açmana belki yetişemeyebilirim ama söz veriyorum gelip alnından öpüp kulağına isminin ezanını ben okuyacağım. Saçlarını okşayıp “Kızım…Elif’im” diyeceğim.Söz veriyorum.Geleceğim babacığım.Seni önce Allah’a sonra anneciğine emanet ediyorum.”
Sessizce, usulca pencereye dayadığım pamuk yastığıma sarılıp bulutların donuk göz yaşına ben de katıldım.Bulutların göz yaşı beyaz örtü örterken benimkiler sel olup akıyordu.Sevdiğim romanların sayfasına onca hüzünlü kesit sıkıştırılırdı ve bunun okunması beklenilirdi; okunurdu da.İnce ince değerlendirmeler yaparak o hüznü ruhumda hissetmeme rağmen etkilenmezdim.Derinliğimdeki gerçeklerime dokunmazdı.Ama ne zaman yüreğimde hissettiğim adamın yazdığı acı renklerin süslediği kâğıdı okusam içim kan ağlar, göz yaşlarım akacak oluk bulamazdı.Her defasında kâğıt elimde diye sıkıca tutar her cümleden sonra bağrıma basardım.Hep bir tarafım eksik kalır, o kağıdı göğsümde hissedince tamamlanmış hissederdim. “Elif’im diyeceğim sana dimdik…”Eliftim ben dimdik.Kendinden sonraki harfe bağlanmayan, tüm silahların vurulma hedefi olan buna karşın dik duran…
Gecenin karanlığı satırlarıma sinmişti zaten.Onca selden sonra pes etmiş gibi göründüğümü düşünerek beyaz kalemimi elime alıp usulünü bilmeden kirlenmiş satırlarıma “Biricik İlk Aşkım’a” diyerek babama birkaç satır karalamak için kalemimi elime aldım.
“Biricik İlk Aşkım’a:
Yüreğimde hissettiğim, fotoğraflarda gördüğüm kadar aklımda canlandırdığım, sesini hiç duyamasam da az buçuk tahmin ettiğim adam.Babam.Bu kez kararlı bir şekilde kalemimi elime alıp sana mektup yazacağım.Yarısını gözyaşlarım ve haykırışlarım yüzünden tamamlamayacağıma inanmıyorum artık. Bu kez cesaretli, dik duruşlu sözcüklerim göz yaşlarımın yerini tutacak.Mektubunda on sekiz yıl önce bahsettiğin gibi sevdiklerimden, başarılarımdan bahsedeceğim. Gözlerimden akan sevinç nehriyle seni gururlandıracağım.
Her gün yeni bir olay yaşıyorum hayatımda baba.Yeni insanlarla tanışıp onları anlamaya çalışıp onlarla fikir münakaşası yapıyorum.Geçen gün fizik öğretmenim ve müdürüm tarafından görevlendirildiğim “Big-Bang Deneyi” konulu bir seminer düzenlendi. Bu seminere Kayseri Valisi, Belediye Başkanı da katıldı.Seminer bittiğinde Vali Bey, fizik öğretmenime ve müdürümüze ‘İsviçre’de bulunan Cern Araştırma Merkezine gitmemi istediğini ayrıca bu programla ilgili burs imkânlarını sağlayacağını da ekleyerek bu bilim gezisinin en geç iki ay gibi bir sürede gerçekleşeceğini belirtmiş.Babacığım, İsviçre’ye gideceğim.Bir yandan seviniyor diğer yandan üzülüyorum.Sanki senden yeterince uzak değilmişim gibi araya bir de onca mesafeyi koymaya cesaret edemiyorum.Okulumda çok mutluyum baba.Annem bana elinden geldiğince hem annelik hem babalık yapmaya çalışıyor.Ama senin yerini dolduramıyor.Kokunu, bir baba bakışını hissettiremiyor.Çalışmadığım zaman ya da haylazlık ettiğim zaman ince sesli çığlığımsı bir ses tonu duymak yerine; kalın, oturaklı, baskın bir ses tonu ile irkilip masama dönmek istiyorum.Kısaca bir baba nasıl evladına kızar bu duyguyu tatmak istiyorum.Babacığım sana bir şey diyeceğim.(Bunu annem bilmiyor.)Ben her gün okul çıkışı Çocuk Esirgeme Kurumuna gidiyorum.Orada saatlerce minicik dünyalarımla oynuyor, gülüyor ve eğleniyorum.Her biriyle ayrı ayrı ilgileniyorum.İhtiyaçlarını kimi zaman harçlıklarımı biriktirerek karşılıyorum.Mutlu oluyorlar.Onların dünyasında mutluluğun en içten kahkahası yankı bulunca ben daha çok mutlu oluyorum.Ne zaman yurtlarının kapısından girsem “Aaa! Elif abla gelmiş.”diyerek, kucaklıyorlar.Bir anlığına duygulansam da kendimi toparlayıp “Beni özlediniz mi?” diye, soruyorum.Kısaca, kardeş özlemini burada gidermeye çalışıyorum.Hafta sonlarımın bir kısmını büyük babam ve babaannemin yanında geçiriyorum.Daha sonra huzurevine gidiyorum.Burası saklandığım ve bulunamadığım tek yer.Anneannelere, babaannelere, dedelere kitap okuyup onlarla dertleşiyorum.Ne zaman gitsem “Seni yetiştiren anne-babaya helal olsun.İkisinden de Allah razı olsun.” cümlelerini işitiyorum.Ama bilmiyorlar ki “Babam’ın”, bir yarımın eksik olduğunu.Sonraki günlerin de hep böyle huzurlu, sakin geçmesi için uğraşıyorum.Fakat annemle bazen çok zıtlaşıyoruz.Evimize, sokakta bulduğum yaralı yavru köpeği getirdiğim için çok kızdı bana.Haklı gerekçeleri de var fakat o yavru , minicik bebek gibi, masum.Ben de önce veterinere götürüp tedavi ettirdikten sonra büyük babamın evine götürdüm.Birazcık o da homurdandı ama sonra “Babam olsaydı” deyince kabul etti.Bir süre onlarda kaldı.Sonra annem eve getirmeme izin verdi.Ona da Elif ismini koydum.Seni hatırlayayım diye…Sanki senden bana kalan tek miras bu isimmiş gibi…
Yıllar geçtikçe duygularım değişiyor ve hayata daha farklı açılardan bakıyorum.Yaşadığım her olayın bir sebebi olduğuna inanıyorum fakat daha çok Elif olmanın zorluğunu hissediyorum:Omuzlarıma geçmişimin yükte hafif pahada ağır izleri değiyor.Sözcüklerim büyüdükçe duygularım yetersiz kalıp anlatımlarım güçleniyor.Fakat genellikle susuyorum: Dinliyorum çevremi. Senin dediğin gibi “…dünyada herkesin bir öyküsü var.”Ama değiştiremediğim ve değiştirmekte zorlandığım konu:sen, babam konusu…
Ne zaman yanımda ‘baba’ konusu açılsa ruhum dizlerinin üzerine çöker, gözlerini kocaman açıp sulu sulu bir haykırış arar…“ KIZIM” diye.Susar yüreğim.Çünkü bilir çare olmadığını, canının acıdığını bilir.Gerçeğin ağırlığının,canının acısından çok olduğunu bilir ama yine de dizlerinin üstüne çöktüğü yerden tutunmaksızın kalkıp devam eder yoluna. “Elif;düşmez,eğilmez,pes etmez”.Bu Elif’e yakışmazdı.
Dakikalar dakikaları kovalamaya çalışırken durdurdum, yine sel olmuştu her yer mektup bitmeden hem de…Son birkaç satırım kalmıştı.Hadi bir cesaret…
“Baba’m, biricik ilk aşkım,Seni Seviyorum.Bugün mutlu olamadım özür dilerim. Ama nasıl olabilirdim ki?Senin gittiğin ve benim gözlerimi açtığım günde nasıl birkaç mumu üfleyip alkışları duyardım.Seni yüreğimde taşıyorken nasıl yapardım?Bana bu gün Elif olmanın sorumluluğu bir kez daha hatırlatıldı ve bir kez daha babam vatanının toprağı için Dağlıca’da canını verdi…
Bir Can’ı için diğer Can’ını feda etti…”
Recent Comments